Türkiye

Krizin teğet geçtiği ülke

AB’deki ekonomik gelişmeler karşısında Türkiye’nin durumuna bakıldığında, küresel krizden hızla çıkan Türkiye ekonomisinin, son dönemlerde küresel ekonomik belirsizlik ve Avro Alanı’ndaki borç krizinden en az etkilenen ekonomilerden biri olduğu görülüyor. Türkiye, 2001 yılında yaşadığı finansal kriz sonrasında uyguladığı yapısal reformlarla güçlendirilmiş kamu maliyesi ve bankacılık sektörü sayesinde, 2008 yılında gelişen küresel ekonomik krizden daha sınırlı düzeyde etkilendi.

Türkiye ekonomisi küresel krizin yanı sıra Avro Alanı’nda yaşanan ekonomik kriz ve durgunluk ortamının getirdiği üretim ve talep daralmasının etkisiyle, 2008 yılının son çeyreğinden itibaren dört çeyrek küçüldü ve 2009 yılını yüzde 4,8 küçülme ile bitirdi. Küresel krizde daralan dış talebe bağlı olarak ihracatta gözlenen keskin düşüş ve ülke içinde bozulan beklentiler nedeniyle, yatırım ve tüketim harcamalarının ertelenmesiyle birlikte iç talepte daralma ve yabancı sermaye girişinde azalma, ekonomide ciddi bir yavaşlamaya yol açtı. Ekonomide yaşanan daralma işsizliği arttırdı. Diğer yandan, yaşanan küresel kriz nedeniyle, 2009 yılında gelirlerdeki azalış ve harcamalardaki yükselişe bağlı olarak, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de bütçe açığı önemli ölçüde arttı ve bunun sonucunda da kamunun borçlanma gereği yükseldi. Ekonominin daha çok yurt içi talebe bağlı olarak canlanması, hane halkı ile firmaların borçluluğunu yükseltti ve cari işlemler açığı arttı. Ancak Türkiye ekonomisi, 2009 yılının ikinci çeyreğinde büyük ölçüde vergi teşviklerinin tüketim harcamalarını artırması nedeniyle hızlı bir toparlanma gösterdi. 2009 yılının son çeyreğinde, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 6 oranında büyüdü. 2009’da yüzde 4,8 küçülen Türkiye ekonomisi, 2010’da yüzde 9,2; 2011’de yüzde 8,5 büyüme kaydederek dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer aldı.

AB’de yaşanan borç krizi ve ekonomik durgunluktan Türkiye-AB dış ticareti de etkilendi. Başta AB olmak üzere Türkiye’nin ticaret ortaklarında ekonominin yavaşlamasının da etkisiyle Türkiye ekonomisinde 2012’de büyüme, yüzde 2,2’ye gerilerken, AB ekonomileri duraklamaya geçti, 2013’te ise Türkiye ekonomisi beklentilerin biraz üzerinde, yüzde 4,1 büyüme kaydetti. Avrupa Komisyonu’nun tahminlerine göre ekonominin 2014’te yüzde 2,8 ve iç talepteki artışla birlikte 2015’te yüzde 3,3 oranında büyümesi bekleniyor. Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi konumundaki Türkiye, hâlihazırda dünyanın en büyük 16’ıncı, AB’nin en büyük 6’ıncı ekonomisi konumundadır.

Ekonomik krize karşı hükümet, 2009’dan itibaren çeşitli önlemler aldı. Krizin etkilerini hafifletmeye yönelik gerek para politikası, gerekse maliye politikası önlemleri devreye girdi. Getirilen yeni teşvik sistemi ile büyük proje yatırımları, bölgesel ve sektörel teşvik ile genel teşvik önlemleri uygulamaya koyuldu. Bu önlemlerin yanı sıra vergi ve prim destekleri, üretim ve ihracata yönelik kredi ve garanti destekleri, finansman destekleri öngörüldü. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası döviz piyasasındaki dalgalanmalar ile küresel ekonomideki gelişmelerin yurt içi ekonomik faaliyet üzerindeki olumsuz etkilerinin sınırlandırılması ve enflasyon beklentilerinin yükselmesinin önüne geçilmesi amacıyla bir dizi önlem aldı.

Ekim 2011’de Türk Lirası’nın değerinin güçlendirilmesi amacıyla fiyat istikrarı, faiz politikası, döviz rezerv politikası, zorunlu karşılık politikası ve finansal istikrardan oluşan bir eylem planını uygulamaya koyuldu. Ancak, finansal piyasalarda devam eden oynaklık ve dış talepteki kırılganlıklar toparlanma sürecini etkileyebilecek riskler olarak önemini koruyor. Küresel belirsizliklerin devam ettiği önümüzdeki dönemde, alınan makro ihtiyati tedbirlerin ve sıkı para politikası duruşunun, ekonomik ve finansal istikrarı tehdit edebilecek kırılganlıkları sınırlaması öngörülüyor.

Türkiye 2004 yılından bu yana kamu borç stokunun GSYİH’ye oranında AB Maastricht kriterini (en fazla yüzde 60 olması) karşılamaktadır. 2013’te kamu borcunun GSYİH’ye oranının 2013’te yüzde 36,3’ten 2014’te yüzde 35,3’e ve 2015’te yüzde 34,2’ye ineceği tahmin ediliyor.

Son dönemde Türkiye ekonomisi dış pazarlardaki daralma nedeniyle büyük ölçüde yurt içi talebe bağlı olarak büyüdü. AB’nin Türkiye’nin ihracatındaki payı, küresel krizden önce, 2006 yılında yüzde 56 iken, 2013’te yüzde 41,5’e indi. Türkiye’nin ithalatında AB’nin payı ise 2006’da yüzde 42,6’dan 2013’te yaklaşık yüzde 37’ye geriledi. Bununla birlikte, AB halen Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumunu sürdürüyor. İhracatta pazar çeşitlendirmesi sayesinde, son dört yılda yaklaşık 38 milyar dolar artış sağlandı. Ekonomik durgunluğa karşın, 2013 yılında Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırımların yüzde 52’si AB kaynaklıdır.  Önümüzdeki dönemde, AB ülkelerinde artan ekonomik sorunlar, negatif büyüme ve zayıf dış talebin de etkisiyle Türkiye’nin AB’ye ihracatının sınırlı düzeyde kalacağı tahmin ediliyor. Türkiye, son yıllarda ihracatta yeni pazar arayışları ve artan iç talebin de etkisiyle büyümesini sürdürdü.

2013 yılında ihracat bir önceki yıla göre yüzde 0,4 düşüş kaydetti. İthalat yüzde 6,4 oranında artarak yükseldi. Bu dönemde, dış ticaret açığı yüzde 18,7’ye yükseldi. AB ülkelerinin Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı, bu ülkelerde talebin güçlenmeye başlaması paralelinde yeniden artış kaydetti ve 2012 yılındaki yüzde 39 seviyesinden 2013’te yüzde 41,5’e yükseldi. Yakın ve Ortadoğu ülkelerinin payı ise bu dönemde 4,4 puan azalarak yüzde 23,4’e geriledi. 2013 yılsonu itibarıyla en fazla ihracat gerçekleştirilen ülke Almanya olurken, bu ülkeyi Irak ve İngiltere izledi. Bu üç ülke toplam ihracat hacminin yüzde 22,7’sini oluşturdu. Bu dönemde, en fazla ithalat gerçekleştirilen ülke ise Rusya olurken, bu ülkeyi Çin ve Almanya izledi. AB ülkelerinin Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı, Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik altın ihracatındaki gerileme ve Avrupa ülkelerinde talebin güçlenmeye başlaması paralelinde yeniden artış kaydetti ve 2012 yılındaki yüzde 39 seviyesinden 2013’te yüzde 41,5 düzeyine yükseldi. 2014 yılında Türkiye’nin en önemli ihracat pazarı durumundaki AB’ de ekonomik aktivitenin toparlanma sürecinde olmasının, reel efektif döviz kurundaki gelişmeler ile birlikte değerlendirildiğinde ihracat hacmini olumlu yönde etkilemesi bekleniyor. İhracatın büyümeye etkisi 2014’te yüksek düzeyde olmakla birlikte 2015’te bunun önemli oranda azalacağı tahmin ediliyor.

2013’ün ikinci yarısında genel olarak azalış eğiliminde olan enflasyon ise Aralık ayından sonra Ocak ayında da yükseliş kaydetti ve yüzde 7,40 düzeyinde gerçekleşti. 2013 yılı sonunda işsizlik oranı geçtiğimiz yılın aynı ayına göre 0,1 puan düşerek yüzde 10 seviyesinde gerçekleşti.

Büyümede 2014’ün ikinci çeyreğinden itibaren azalış kaydedilmeye başlandı. Tüketici talebi, 2013’te alınan ve tüketicilerin borçlanmasının kontrol altına alınmasına yönelik mali önlemleri takiben azalış gösterdi. Kamu harcamalarının bir miktar kısılması, başlıca ihracat pazarlarında yaşanan daralma ve Irak bölgesindeki siyasi ortam nedeniyle ihracat artış hızında hafif bir azalma kaydedildi. Mali piyasaların 2014 yılı başında TL’nin değer kaybetmesi baskısı ile karşı karşıya kalmasıyla birlikte Merkez Bankası faiz oranını yükseltti ve enflasyonun görünümünde önemli bir iyileşme olana kadar para politikasının sıkılaştırılması öngörüldü.  

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Kasım 2012 tarihinde Türkiye’nin kredi notunu BB’den BBB-’ye yükseltti. Moody’s ise Mayıs 2013’ te Türkiye’nin kredi notunu Ba1’den Baa3’e yükseltti ve yatırım yapılabilir seviyeye çekti. Fitch’in ardından Moody’s’in de Türkiye’nin notunu artırmasıyla, Türkiye 1992 yılından beri ilk defa iki uluslararası kredi derecelendirme kuruluşundan uzun dönemli yabancı para cinsinden “yatırım yapılabilir” kredi notu aldı. Mart 2013’te Standard&Poor’s da, Türkiye’nin kredi notunu BB’den, BB+’ya yükselttiğini açıkladı. Standard & Poor’s Kasım 2014’te yaptığı değerlendirmede ülke ekonomisindeki büyümenin kademeli olarak tekrar yüzde 3'ün üzerine çıkacağına yönelik beklentileri paralelinde, Türkiye’nin kredi notunu ‘BB+’, not görünümünü ise ‘negatif’ olarak korudu.

7 Haziran 2015 tarihinde Türkiye’de gerçekleşen genel seçimlerin sonuçlarına göre, hiçbir siyasi parti tek başına iktidar olabilmek için gerekli olan 276 sandalye sayısına ulaşamadı. 2002 yılından beri iktidarda olan AK Parti, meclis çoğunluğunu kaybetmesine rağmen,  yüzde 40,8 oy oranı ve 258 sandalye sayısı ile seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) oyların yüzde 24,9'u ile 132 sandalye elde ederken,  Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ise oyların yüzde 16,2'si ile 80 milletvekili kazandı. Seçimlere ilk kez katılan Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise, yüzde 10 seçim barajını geçerek, aldığı yüzde 13,1 oy oranı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde temsil edilmeye hak kazandı. Aynı zamanda 80 milletvekili ile Milliyetçi Hareket Partisi ile aynı sayıda sandalye kazandı. 1 Kasım 2015 tarihinde gerçekleşen genel seçimlerin sonuçlarına göre iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), meclis çoğunluğunu elde ederek birinci parti oldu. 2002 yılından beri iktidarda olan AK Parti, oyların yüzde 49,4’ünü alarak 317 sandalyeye ulaşırken, sırasıyla, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) oyların yüzde 25,3'ü ile 134 sandalye, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) oyların yüzde 11,9’ü ile 40 sandalye aldı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise yüzde 10 seçim barajını geçerek aldığı yüzde 10,8 oy oranı ve 59 sandalye ile Mecliste temsil edilmeye hak kazandı.

1 Kasım 2015 tarihinde Türkiye’de gerçekleşen genel seçimlerin sonuçlarına göre iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), meclis çoğunluğunu elde ederek birinci parti oldu. 2002 yılından beri iktidarda olan AK Parti, oyların yüzde 49,4’ünü alarak 317 sandalyeye ulaşırken, sırasıyla, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) oyların yüzde 25,3'ü ile 134 sandalye, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) oyların yüzde 11,9’ü ile 40 sandalye aldı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) ise yüzde 10 seçim barajını geçerek aldığı yüzde 10,8 oy oranı ve 59 sandalye ile Mecliste temsil edilmeye hak kazandı.

14 Aralık 2015 tarihinde “Ekonomik ve Parasal Politika” başlıklı 17. fasıl, Brüksel’de gerçekleşen Hükümetlerarası Konferansta müzakereye açıldı. Yaklaşık 2 yıllık bir sürenin ardından açılan 17. fasıl ile birlikte AB sürecinde açılan fasıl sayısı 15’e çıktı. 

24-25 Nisan 2015 tarihinde Türkiye ve AB arasında ekonomik ilişkileri geliştirmek ve iki tarafın iş dünyası temsilcilerini bir araya getiren bir platform oluşturmak amacıyla başlatılan AB-Türkiye Yüksek Düzeyli Ekonomik Diyaloğun ilk toplantısı İstanbul ve Ankara’da gerçekleştirildi. Toplantıda Türkiye-AB ilişkilerinin güçlendirilmesinde Türkiye’nin aleyhine işleyen vize ve taşıma kotalarının kaldırılması, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi ve Türkiye’nin AB katılım müzakere sürecine hız verilmesinin gerektiği işaret edildi. Bundan başka Türkiye’nin TTIP sürecine dahil edilmesinin de gerektiği dile getirildi. 

15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye’de darbe girişiminde bulunuldu. Tüm demokratik kurumlar, siyasi partiler ve ekonomik çevreler tarafından kınanan darbe girişimi, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin gerçekleştirdiği operasyonlar sonucunda ve halkın desteğiyle bastırıldı. Darbeye katılanlar teslim oldu. 

Önümüzdeki dönemde, küresel para politikalarına ilişkin belirsizlikler, jeopolitik gelişmeler ve dış talepteki kırılgan seyir ekonomi üzerindeki risklerin başında yer alıyor. 

16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen referandum sonuçlarına göre Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişi öngören Anayasa değişikliği paketi yüzde 48,6 hayır oyuna karşı yüzde 51,4 evet oyu ile kabul edildi. Anayasa değişikliklerinin Kasım 2019’da uygulanması öngörülüyor. 

Ülkenin temel ekonomik göstergelerine buradan ulaşılabilir.